Bisiklet Motorsiklet Teknolojisi

Bisiklet Motorsiklet

 

Dirsekli pedallarla yürütülen bisikletler 1860’larda ortaya çıkmış, ve o zamandan bu yana tüm dünyada, özellikle İngiltere, Fransa, İtalya, Hollanda ve öteki Avrupa ülkelerinde halkın benimsediği bir araç olmuştur. Birinci Dünya Savaşında ve daha sonra Vietnam savaşında bisikletli birlikler yer almıştır.İlk Bisikletler

Bisikletin tarihi 1700 sonlarında Fransa’da geliştirilen araçlarla başlar. 1791’de Conte de Sivac celerifere’ini (ilkel bisiklet) yaptı. Bu aynı büyüklükte iki tekerlekten oluşan tahtadan yapılmış bir araçtı. Oturma yeri tekerlekleri birleştiren çubuğun üzerine yerleştirilmişti. Sürücüler, çubuğu bacakları arasına alarak oturuyor ve aracı ayaklarıyla iterek yürütüyorlardı.

Buna benzer araçlar 1816’da J. Nicephore Niepce (1785 – 1833)

ve bir yıl sonra da Alman Baron Karl VonDrais tarafondan yapıldı. Drais’in yaptığı araç kısa zamanda İngiltere ve Almanya’da draisine ya da eğlence atı adıyla yaygınlaştı.

1839’da İskoçyalı Kirpatrick Macmillan pedallı bir bisiklet yaptı. Pedal ileri geri çalışarak, birleştirme çubuklarını harekete geçirip, arka tekerliği döndürüyordu. Ön tekerleği doğrudan döndüren pedal dirkeleri, 1861’de Fransız Pierre ve Ernest Michaux kardeşler bulmuştur. Araçlarına Velocipeden (velespit) adını verdiler ve dört yıl sonra yılda 400 bisiklet üretmeye başladılar. 1869’a gelindiğinde Fransa yollarında bisiklet yarışlar yapılıyordu.
Zincirle İşleyen Bisiklet

İlk zincirle işleyen araç 1874 yılında H.J. Lawson tarafından yapıldı. Çerçeveye bağlı pedal dirsekleri zincir dişlisini çeviriyor, bu da arka tekerleğe takılı daha küçük bir zincir dişlisinin çevresinde küçük bir zincir dişlisinin çevresinde sorunsuz zinciri döndürüyordu. Bisikletlerin tekerlekleri gene hemen hemen aynı büyüklükteydi. 1885’in Rover güvenlik bisikletleri toptan üretilmiş ve birkaç yıl içinde peni-çeyrek peninin yerini almıştır. Bu ilk bisikletlerin tümünde, üstüne dolgu lastik geçirilmiş, çelik kenarlı tekerlekler vardı.
Modern Araç

1888’de John Dunlop’un (1840–192) hava dolu ya da şişirilmiş lastiği buluşu, bisiklet tarihinde dönüm noktası oldu. Baklava biçimli iskelet standart oldu ve daha sonraki 70 yıl içinde bisiklet modelinde önemli bir değişiklik yapılmadı. 1960’larda çeşitli üreticiler (bazıları araba bagajına konulmak üzere katlanabilen) şehir için kullanımı için küçük tekerlekli bisikletle yaptılar. Daha önceki garip modeller arasında uzun iskeletli iki kişilik bisiklet ve 1885’de Karl Benz (1844–1929) ve Gottlieb Daimler’in (1834–1900) ilk otomobili yapmak üzere, içine benzinli motoru yerleştirdikleri araç tipi olarak önem kazanan üç tekerlekli bisiklet bulunmaktadır.

Tekstil Makinaları

Tekstil Makineleri Teknolojileri

Dokunmuş kumaşların M.Ö. 6500 yılında kullanıldığına dair arkeolojik buluntuların olması, dokumacılığın günümüzden en az 8000 yıl kadar önceleri de bilindiği ortaya koyar. Neolitik taş devrine ait olan ve karbonlaşmış halde bulunan bu eski dokuma kumaşlara yurdumuzda yapılan kazılarda da rastlanmıştır. Dokumayla ilgili en erken buluntular Anadolu’da ele geçmiş olduğu için dokumacılığın Anadolu’da ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

Keten,yün ve benzeri malzemeler eğrilip ip haline getirildikten sonra dokuma tezgahlarında dokunmuşlardır. Antik devirde üç çeşit dokuma tezgahı kullanılmıştır:

Uçları Ağırlıklı Dikey Dokuma Tezgahları başta Anadolu’nun batısı ve Akdeniz çevresinde kullanılmıştır. Anadolu’da Kıbrıs ve Girit Adaları’nda Neolitik devire ait tabakalardan ele geçen dokuma tezgahı ağırlıkları bu tezgahların çok erken dönemlerden itibaren kullanıldığını gösterir. Bu dokuma tezgahı ağırlıkları bu günkü İsrail ve Lübnan sınırları içinde kalan birçok antik yerleşimde, Demir Çağı’na ait tabakalar da ele geçmiştir. Dokuma tezgahı ağırlıklarının Mısır’da da ele geçmesi, bu bölgede antik devirde yatay yer tezgahı ile uçları ağırlıklı dokuma tezgahının beraber kullanıldığını göstermiştir.

Yatay yer tezgahları ile ilgili en erken bilgiler, Mısır’da M.Ö. 2000 yıllarına ait seramikler üzerinde yer alan resimlerden elde edilmiştir. Bu döneme ait tabletlerden gerek Anadolu’dan diğer bölgelere gerek dışarıdan Anadolu’ya büyük boyutlu bir kumaş ticaretinin yaşandığını öğrenilmiştir. Bu bilgilerden dokumacılığın bir sanayi haline geldiği anlaşılır.

Alt ve Üst Kirişlere Sahip Dikey Dokuma Tezgahları ile ilgili ilk bilgiler Mısır’da M.Ö. 1500-1400 yıllarına ait mezarlardaki duvar resimlerinden elde edilmiştir. Mısır’da kullanılan bu tezgaha benzer bir dokuma tezgahı, daha sonra Roma döneminde kullanılmaya başlamıştır.

Dokuma tezgahının, dokuma makinesi haline gelmesi üç temel hareketin; atkı atma, ağızlık açma ve tefe vurma sistemlerinin mekanize edilerek, kol gücü yerine de başka bir gücün kullanılmasıyla mümkün oldu.
Yaklaşık 250 yıl önce, eğirme makinelerinde bir dizi geliştirici yenilik yapıldı. İngiliz Richard Arkwright’ın 1769’da geliştirdiği Vargel Tezgahı, önce ipliği çekiyor ve bir makaraya yada bobine sarılırken bükülüyordu. On yıl kadar sonra Samuel Crompton, aynı anda bin kadar ipliği eğiren çıkrık makinesini yaptı. Ticari bir kullanıma sahip olan ilk mekanik dokuma tezgahını Dr. Edmund Cartwright isimli bir İngiliz mucidi 1785’de gerçekleştirdi ve patentini aldı. Zamanla tasarımını geliştiren Cartwright dokuma makinesi sayılabilecek bir sistem imal etti. Bu yeni makinelerle birlikte dokumacılık evlerden, makineleri çalıştıran su gücünün yada buhar gücünün bulunduğu fabrikalara taşındı.

Tartı Aletleri Teknolojileri

Tartı Aletleri Teknolojileri

Ağırlık, bir kütleye, bulunduğu yere göre etki eden yerçekimi kuvvetidir; kütle ile ağırlık arasındaki ilişki aşağıdaki formülle açıklanabilir: W=m.g W=ağırlık, m=kütle, g=yerçekiminin meydana getirdiği ivmedir.Bu formül Newton’un gravitasyon kanununda çıkarılmıştır; kanuna göre, bütün nesneler birbirlerine çekme kuvveti uygularlar. Yeryüzündeki veya civarındaki her şey dünya merkezine doğru çekilir; bu çekme kuvveti, ağırlıktır.

Bu bölümde Mekanik Kollu Teraziler ve Kantarlar ve Yay Dengeli Kantarların geçmişten günümüze örneklerini bulunmaktadır.

Eskiden kullanılan birimlerin kilogram karşılıkları aşağıdaki gibidir:

çeki=225,789 kg

kantar=56,449 kg.

batman=7,697 kg.

okka=1,282 kg.

dirhem=0,003207 kg.=3,207 gr.

kırat=0,0002004 kg.=0,2004 gr.

Tarım Aletleri Teknolojisi

Tarim Aletleri Teknolojisi

İlk demir pulluk 1833’de kullanılmaya başlamış ve bu önemli gelişme toprak işlemede çığır açmıştır. Çeki kuvveti olarak kullanılan hayvanların yerini zamanla traktör almış ve bu günün modern toprak işleme alet ve makinelerinin uygun şekilde kullanımı sağlanmıştır.Güçlü iş hayvanları ile toprak işleme amacıyla basit aletlerin çekimi sağlanmıştır. 1800’lü yılların sonu ile 1900’lü yılların ilk dönemlerinde, buhar gücüyle çalışan traktör üretilmiş ve kullanılmıştır. 1920 ile 1950 arasında artan mekanizasyon uygulamaları ile belirgin bir üretim artışı sağlanmıştır. 1970’li yıllardan günümüze kadar geçen süreçte azaltılmış toprak işleme ve toprak işlemesiz tarım teknikleri uygulamaya geçilmiştir. 1990’lı yılların başında bilgisayar ve kontrol sistemleri ile elektronik teknikler, tarımda uygulanmaya başlanmıştır. 1995’den itibaren tarım arazilerindeki değişkenliği dikkate alan hassas uygulamalı tarım teknolojileri pratiğe aktarılmış olup, bu teknolojiler üzerinde yoğun bilimsel çalışmalar devam etmektedir. Günümüzde tarımda sürücüsüz traktör ve biçerdöver kullanımı uygulamaları bulunmaktadır.

Radyo ve Televizyon Teknolojileri

Radyo ve Televizyon Teknolojileri

Elektromanyetik dalgaların varlığını İngiliz fizikçi H. Hertz 1887’de elektromanyetik dalgaları laboratuarda deneysel olarak elde etmeyi başardı. Hertz ‘in deneylerini yenileyen İtalyan fizikçi G. Marconi, dalgaları ilkin 9m., sonradan 275m. Ve 3 km.lik uzaklıklara iletmeyi başardı. 1901’de de Atlas Okyanusu ötesine ilk telsiz mesajını iletti.Radyonun gelişmesi açısından bundan sonraki en büyük adım, İngiliz fizikçi J. A. Fleming’in ilk elekrotlu lambayı geliştirmesi oldu. İçinden yalnızca bir yönde elektrik akımı geçebilen diyot, doğrultucu işlevi yaptığından ötürü alıcılarda demodülatör olarak kullanılabiliyordu. İki elektrotlu lambada anot ile katot arasına ızgara biçiminde üçüncü bir elektrota yerleştirerek 1906’da triyot lambayı gerçekleştiren ABD’li mucit Lee De Forest, böylece, radyo verici ve alıcılarında asilatör ve yükselteç olarak kullanılabilen ve bu nedenle önemli bir gelişmeyi simgeleyen buluşu ortaya koymuş oluyordu.

Triyot lambanın titreşim üretici olarak kullanılabileceğini ABD’li mucit Edwin H. Avustralya’ya ilk telsiz mesajı 1918’de ulaştırıldı. Önceleri yalnızca mors kodlu telgraf sinyalleri iletilebilirken, okyanus ötesiyle ilk kez 1915’te konuşma içeren iletişim sağlanabildi.

Müzik ve konuşma içeren kısa erimli ilk radyo yayını ise 24 Aralık 1906’da ABD’li mucit R.A Fessendon tarafından gerçekleştirildi. E.H. Armstrong’un radyonun gelişme çizgisinde önemli bir yeri vardır. Geri besleme ilkesini bulan ve bu ilkeden yararlanarak triyotlu asilatör devresini 1912’de geliştiren Armstrong I. Dünya Savaşı sırasında da süperhederodin alıcını ilkelerini ortaya koydu; Armstrong’un bu alandaki son ve en önemli buluşu ise frekans modülasyonu olmuştur (1993).

Radyo tekniği açısından bundan sonraki önemli adımlar 1948’de transistörün buluşu, baskı devre tekniğinin ve 1960’larda tümleşik devrelerin geliştirilmesi olmuştur.

Televizyon, 1923 yılında İskoç mucit John Logie Baird tarafından İngiltere’de icat edildi. İlk TV görüntüsü de 1926 yılında, yine Baird tarafından gerçekleştirilmiştir. İlk televizyon yayını, 1926 yılında Baird tarafından gerçekleştirildikten sonra, BBC klasik radyo yayıncılığından hariç, 1929 yılında sınırlı bir alana ulaşan ilk deneme yayınlarını yapmaya başladı. BBC, deneme yayınlarını iki kuşak halinde yapıyordu. İlk kuşakta haber yayını, ikinci kuşakta ise müzik yayını yapmaktaydı. Logie Baird, televizyonu icat ettikten sonra, infrared ışınlar konusunda da çalışmalar yapmıştı. Televizyon, 1930’lu yılların başlarında seri olarak üretilmeye ve geniş insan kitleleri tarafından satın alınmaya başladı.

Sözlük anlamında tele-vizyon uzaktan-görme anlamına gelmektedir. Elektrik enerjisi ile çalışarak elektromanyetik sinyaller doğrutulsunda görüntü vermektedir. Ülkemizde ilk televizyon kanalı TRT olmuştur kısa zaman içersinde modern hayatın lüks elektronik aleti olmuştu.

Otomotiv Teknolojileri

Otomotiv Teknolojileri

Önemli bir teknolojik buluş olan otomobilin tarihi 19. yüzyılda enerji kaynağı olarak buharın kullanılmasıyla başlar ve içten yanmalı motorlarda petrolün kullanılmasıyla devam eder. Günümüzde alternatif enerji kaynakları ile çalışan otomobillerin üretilmesi konusunda çalışmalar hız kazanmıştır.

Otomobil, ortaya çıkışından itibaren gelişmiş ülkelerde insan ve yük taşımacılığı konusunda ana ulaşım aracı olarak kendini kabul ettirmiştir. Otomotiv endüstrisi II. Dünya Savaşı’ndan sonra en etkili endüstri kollarından birisi olmuştur. Dünya üzerinde 1907 yılında 250.000 olan otomobil sayısı, 1914’te Ford Model T’nin ortaya çıkışıyla 500.000’e ulaşmış, II. Dünya Savaşı’ndan hemen önce bu sayı 50 milyonun üzerine çıkmıştır. Savaşın ardından geçen otuz yıl içinde otomobil sayısı altı katına çıkmış ve 1975 yılında 300 milyona ulaşmıştır. Dünya üzerinde yıllık otomobil üretimi 2007 yılında 70 milyonu geçmiştir.

Otomobil tek bir kişi tarafından bulunmamıştır, yaklaşık yüzyıl boyunca dünyanın dört bir yanında ortaya çıkan buluşların bir araya gelmesiyle ortaya çıkmıştır.[2] Modern otomobilin ortaya çıkışının yaklaşık 100.000 patent alımı sonrasında gerçekleştiği tahmin edilmektedir.

Müzik Aletleri

Müzik Aletleri

Çalgı (müzik aleti) müzik yapmak için kullanılan âletlere verilen genel isimdir. Çalgıların türleri, tarihi, yapım biçimleri gibi konuları inceleyen bilim dalına da Organoloji denir.Çalgı yapımı, bazı bilim alanlarını yakından ilgilendiren bir teknolojidir. Akustik bilimi ve sanat tarihi bu yan dallar arasındadır. Çalgıların kullanımları ve tarih içinden gelerek aldıkları yeni biçimler, sosyolojik araştırmaların kapsamındadır. Arkeolojik araştırmalar ise çalgıların 5000 yıl önce kullanıldığını göstermektedir. Çalgı biliminin temeli 20. yüzyıl başlarında atılmıştır. Çalgılarda bulunan parçaların adlandırılarak uluslar arası birer terim haline gelmesi de bu yakın döneme rastlar. Müzik yazarı ve çalgı yapımcısı Victor-Charles Mahillon, çalgı bilim alanında önderlik eden bir uzmandır. Doğal olarak bu alanda derinleşebilmek için, akustikçilerin ve müzikologların katkılarına ihtiyaç duyulmuştur. Çalgıların bilimsel olarak sınıflandırılmasını ve adlandırılmasını 16. yüzyılda Sebastian Virdung ve Martin Agricola ile 17. yüzyılda Michael Praetorius ve Rahip Marin Mersennenin (1588 – 1648) gerçekleştirdikleri söylenebilir.

Çalgılar çalınış şekillerine göre şu şekilde gruplandırılırlar:

Telli çalgılar

Vurmalı çalgılar

Nefesli çalgılar

Yaylı çalgılar

Tuşlu çalgılar

Metal İşleme Teknolojileri

Metal İşleme Teknolojileri

Sanayide kullanılan ve genellikle demir denilen malzeme bir demir-karbon alaşımıdır. Bu alaşımda karbon elementi çoğalınca meydana çıkan alaşımlar sırası ile demir, çelik ve dökme demir olarak adlandırılır.19. yüzyılın sonuna dek, sadece demircilerin kullandığı ısıtma ve dövme yolu ile metallerin birleştirildiği kaynak yöntemi biliniyordu. Elektrik ark kaynağı ve oksi-gaz kaynağı yüzyılın sonunda gelişen ilk yöntemlerdir, bunları direnç kaynağı izlemiştir. Kaynak teknolojisi 20. yüzyılın erken dönemleri esnasında (I. Dünya Savaşı ve II. Dünya Savaşı sonralarında) artan talebi karşılayabilmek için hızla gelişerek güvenilir ve ucuz yöntemler arasına katılmıştır. Savaşların ardından, manuel metotlar (manuel metal ark kaynağı), yarı-otomatik ve otomatik yöntemleri (gazaltı metal ark kaynağı vb.), içeren çeşitli modern kaynak teknikleri gelişmiştir. Gelişmeler, yüzyılın ikinci yarısında da lazer ışın kaynağı ve elektron ışın kaynağının bulunması ile devam etmiştir. Halen bilim, gelişimi devam ettirmektedir. Robot kaynağı, endüstride yaygın bir yer edinmiştir, yeni kaynak metotları ve kaynak kalite ve özelliklerinin geliştirilmesi, maliyetlerin düşürülmesi için araştırma ve geliştirme çabaları devam etmektedir.

Sac, levha haline getirilmiş metal, özellikle demir malzeme. Kalın levhaların silindirler arasından geçirilmesiyle, yani haddeleme ile elde edilir. Sıcak olarak yapılan ilk haddelemeden sonra, düzgün bir yüzey elde etmesi için, soğuk haddeleme yapılır. Değişik kalınlıklarda olan bu saclar, belirli standart ölçüler dahilinde veya şeritler halinde kesilir. Bu işlem iki tane merdane ile yapılır.

Demir cevheri dövülür, fırın ya ocaklar, önce odun yakılarak ısıtılır ve sonra sırasıyla odun kömürü ve dövülmüş demir cevheri şarj edilir. Kömür havanın oksijeni ile yanarak demiroksit bileşiğinden oksijeni koparmak (redüklemek) için gereken ısı enerjisini, sıcaklık derecesi ve karbonmonoksiti (redükleyici) temin eder. Sonuç olarak cevher parçacıklarının yüzeyinde demir metali meydana gelir. Ortaya çıkan ürün dövülüp ve tekrar ocağa koyulur. Bu süreç, demir karbon alaşımının gereken özelliğe erişinceye kadar bir kaç kez tekrar edilir.

Eski çağda demir matal parçacıkları ve curuf içeren ve bugün sünger demir denilen ürün kaç sefer dövülüp ısıtıldıktan sonra curuf içeriği olabildiğince düşürülmüş demir metali elde edilirdi.

Matbaa Teknolojileri

Matbaa Teknolojileri

Matbaanın ilk kez kullanılması Uzakdoğu’da başlamıştır. İlk matbaa, ağaç oyma tekniği kullanarak, M.S. 593’te Çin’de kurulmuş, ilk basılı gazete de M.S. 700’de Pekin’de çıkmıştır. 8. yüzyılda Japonya’da baskı yapıldığı, İmparatoriçe Shotoko’nun Budizm’in kutsal metinlerini Sanskrit dilinde Çin alfabesiyle bastırdığı bilinmektedir. Bilinen en eski eksiksiz basma kitap olan Tianemmen ruloları Çin’de 868’de basılmıştır. İlk kez tek tek harfler dökerek baskı yapmayı da 1040 yıllarında Pi Sheng adında bir Çinlinin porselenden harfler kullanarak denemiştir.Avrupa ve modern matbaacılığın doğuşu

Avrupa’da ağaç oyma kumaş baskısını İslam dünyasından alarak başlamıştır. Özellikle 15. yüzyılda Avrupa’da matbaacılığın üssü olan Hollanda’da basım tekniği çok gelişmiştir. O dönemde hattatlarca yazılan ve hakkaklarca kazılan tahta kalıpların yanı sıra Harlem kentinde ilk kez tek tek harflerle baskı denemelerini 1430 yılında Lourens Janszoon Coster’in yaptığı sanılmaktadır.

Nihayet 1450’de Johannes Gutenberg, ortağı Fust ile birlikte Almanya’nın Mainz şehrinde metal harflerle basım tekniğini bulmuş ve matbaa uygulamıştır. Gutenberg’in üretimi, özellikle de 1455’de bastığı İncil, yüksek kalitesi ve ucuz fiyatıyla kısa sürede başarılı olmuş, yeni buluş Avrupa’dan başlayarak tüm dünyada yaygınlaşmıştır. Daha sonra tipo baskı olarak adlandırdığımız bu matbaa tekniği sanayi devrimiyle doğan modern baskı makinalarının ve matbaacılık endüstrisinin temeli olmuş ve 20. yüzyıl sonlarına kadar gelmiştir.

Osmanlı Döneminde matbaacılığın doğuşu

Osmanlı İmparatorluğunun ilk matbaası daha 1493 yılında, İbrahim Müteferrika’dan 234 yıl önce, İspanyol göçmeni David ve Samuel İbn Nahmias Kardeşler tarafından kuruldu. İlk kitap, Yakup ben Asher’in Arba’ah Turim eseri 13 Aralık 1493’te basıldı. İtalik hurufatı, sayfa düzeni, folyo işaretleme tekniği, metin başının büyük harfle belirtilmesi gibi yenilikleri matbaa sanatına kazandıranlar da 1530’da İtalya yolu ile İstanbul’a gelip yerleşen Sonsino ailesidir.

Tun-Huang mağarasındaki buluntular, matbaayı Çinlilerden alan Uygurların 9. yüzyıldan itibaren baskı yaptığını göstermektedir. Öte yandan, Çin’den mi geldiği yoksa bağımsız mı geliştirildiği bilinmese de, Mısır’da 4. yüzyıldan itibaren kumaş üzerine ağaç oyma kalıplarla baskı yapılmaktaydı. Aynı teknikle Arapça metinlerin basılması 9. ve 10 yüzyıllarda gene Mısır’da başlamıştır.

Fotoğraf Makineleri Teknolojisi

Fotograf Makineleri Teknolojisi

İnsanoğlu binlerce yıldan beri çevresinde gördüklerini bir biçimde çizmek, görüntülemek gereğini duydu. Resim, insanların çevrelerinde gördüklerini, doğada var olanları kaydetme ve gelecek kuşaklara aktarmanın bir yoluydu. 1800’lü yılların ilk çeyreğinde görüntüleri kaydetmenin bir başka yolu geliştirildi. Bu, insan gözünün görebildiği her şeyi kusursuz bir biçimde, aynı insan gözünün gördüğü gibi, iki boyutlu bir yüzeye doğru perspektifle aktarabiliyordu. Bir araç, bir başka deyişle, fotoğraf makinesi kullanılarak görüntüleri kaydetmenin yolu fotoğraf olarak adlandırıldı.

Yüzyıllar süren kimyasal ve teknik çabalar, 1826 yılında Fransa’nın Chalon-sur-Saone şehrindeki Joseph Nicéphore Niepce (1765-1833) tarafından evinin penceresinden yakalamayı başardığı görüntüyle sonuçlandı. Bu görüntüyle birlikte, fotoğrafın o güne kadar ki gelişim halkaları birbirine bağlanmış oldu. Niepce, artık üç şey düşünüyordu: Daha keskin bir görüntü elde edebilmek, görüntünün çok uzun bir zaman kalıcı olacağından emin olmak ve renkleri de yansıtabilmek. Fakat, Niepce bunları yapabilecek kadar yaşayamadı. 1829’da ortak olduğu iş arkadaşı, Louis Jacques Mandé Daguerre (1787-1851), onun çalışmalarını geliştirmeye çalıştı. Ve nihayet 1839’da Daguerre bu çalışmaları başarıyla sonuçlandırdı. 19 Ağustos 1839 tarihinde Fransız Bilimler Akademisi’nde fotoğraf makinesinin icadı tüm dünyaya duyuruldu.

1852 yılında George Eastman, Kodak makinelerinde 10 poz çekebilen bromür kaplı Jelatin rulolar bulunan Kodak fotoğraf makinelerini piyasaya sürerek çok büyük aletler taşıması gereken fotoğrafçıya kolay hareket imkânı sağladı. Fotoğraf çekildikten sonra makine fabrikaya gönderiliyor ve jelatin film kâğıttan ayrıldıktan sonra bir cam üzerine yerleştiriliyor, sonra yeniden makineye film doldurularak sahibine iade ediliyordu.

1870’de Hermann Vogel emülsiyonları muhtelif banyolara batırılarak duyarlılıklarını arttırma yolunu buldu. 1880 yılında kırmızıya karşı duyarlılığı çok sınırlı olan ortokomatik filmin yanında, pankromatik filmler de ortaya çıktı.

Görüntü kaydında bir aygıtın kullanılmasından sonra görüntü kaydıyla ilgili birçok farklı gelişme ve buluş oldu, bu buluşlar giderek arttı ve günümüze dek geldi, çok farklı kayıt teknikleri geliştirildi. 1800’lü yılların ilk yarısının karanlık kutusunun yerini günümüzdeelektronik ve mekanik anlamda çok gelişmiş fotoğraf makineleri, sayısal olarak kayıt yapabilen elektronik ve bilgisayar teknolojisini bir arada kullanan makineler aldı.

Günümüzde artık fotoğraf makineleri çok farklı boyutlara ulaşarak büyük bir aşama kaydetmiş, filmler yerini depolama aygıtlarına bırakarak makineleri çok daha kullanışlı hale getirmiştir.